bize ulaşın

formu temizle
gönder

Tebrikler

Mesajını başarılı bir şekilde iletildi.

Tamam

Son zamanlarda iş dünyasında çokça duyduğumuz bir terim var: “İşveren markası”. Şu aralar çoğu şirket, güçlü bir işveren markası yaratma telaşında. Hakikaten havalı bir terim ama… Ne? Neden? Nasıl? dediğinizi duyar gibiyiz. Şimdi adım adım işveren markasının önemi nedir ve nasıl yaratılır bir göz atalım mı?

Aslında çok da yeni olmamakla birlikte, 1990’larda ortaya çıkan bu kavram, “çalışılabilecek en iyi şirket” algısının, marka yönetimi disipliniyle ele alınmasıdır diyebiliriz. Dünya çapında yapılan bir araştırmaya göre, işe alım uzmanlarının %72’si işveren markası yaratmanın önemi konusunda hemfikir. Eğer siz kalan %28 içerisinde iseniz, arkanıza yaslanın ve birkaç maddeyle sizi ikna etmemize izin verin.

Güçlü bir işveren markası yaratan şirketler, %50 oranında, seçkin adayları daha kolay cezbederken, işe alım sürecinde daha seçici ve özgür olabiliyor. Üstelik işe alım maliyetini rakiplerine oranla %43 azaltıyor. Adaylar, şirketin online kanallarda pozitif etkisine çok önem veriyor. Öyle ki %67’si, daha düşük maaş alacak olsa bile bu tür şirketleri seçeceğini belirtiyor. Çalışanların %84’ünün başka şirkete geçme düşüncesinin temelinde, diğer şirketin daha iyi bir üne sahip olması yatıyor. Y kuşağından bahsetmeden olur mu? Tabii olmaz! Y kuşağının %88’inin seçim yaparken en önem verdiği kriterlerden biri, şirket kültürüne kendini ait hissetmek.

İşveren markasına yapılan yatırımlar sonucu, işten ayrılma oranlarının %28 düştüğü gözlemleniyor. Kötü bir üne sahip şirketler, %10 fazla maaş ödemek zorunda kalıyor. Biz sizin ikna olduğunuzu, yöneticinizin ise sadece son maddeyi ona söylediğiniz takdirde ikna olabileceğini düşünüyoruz. O zaman çalışmalara başlayalım!


İşveren markanızı nasıl güçlendirebilirsiniz?

İşveren markanızı güçlendirmeniz üzerinde çalışılacak çok konu var. Ancak biz en önemlilerinden birini işlemek istiyoruz. İşte size çok basit ama çok etkili bir vecize var:

“Havalı olmaya çalışma, okullar gibi ol.” Y kuşağının öğrenmeye ne kadar önem verdiğine, “okul şirketlere” önceki blog yazılarımızda değinmiştik. Güçlü bir işveren markası yaratmak da onların ne istediğini anlamaktan geçiyor: “Öğrenmek, daha çok öğrenmek…” Aslında bunu sadece Y kuşağına atfetmek doğru olmaz. Kendine yatırım yapıldığını ve yeteneklerinin geliştiğini hisseden her çalışan, şirketinde daha mutlu ve verimli olacaktır.


Organizasyonel gelişim ve eğitim programlarınızı, şirket kültürünüzün bir parçası haline getirmelisiniz. Son zamanlarda, kamu ve özel sektörde akademileşmenin önemi büyük. Türkiye’nin en köklü kurumsal akademilerinden biri olan Tofaş Akademi’de, eğitim konusunda çalışanlarını sürekli beslemek yönünde yenilikçi adımlar atıyor. Einstein’ın tüm e-eğitim kataloğunu çalışanlarına sunarak onların, zaman ve mekandan bağımsız olarak gelişmelerine olanak sağlıyor.


Kariyer koçluğu yapan İK departmanları bir adım önde. Çalışanlar, yöneticilerinden ve şirketlerinin İK departmanlarından bir nevi özel kariyer koçluğu bekliyor. O şirket içerisinde geleceğini daha net görmek, gelişim alanlarını ve güçlü yönlerini keşfederek kariyer yolunda sağlam adımlar atabilmeyi hedefliyor. Sonunda ise kendini geliştiren çalışan, mutlaka şirketini de yukarı çekiyor.


Eğitimde dijitalleşmeden olur mu? İK’nın dijital dönüşümü, mutlaka eğitim programlarınızı da kapsamalı. Klasik eğitim yöntemlerine tahammülü kalmamış, genç bir kuşak var karşımızda. Saatler süren, verimsiz eğitimlerle onların öğrenme ihtiyaçlarını karşılayamayacağımız aşikar. Burada size modern dijital çağın diline uygun online eğitimleri ve oyun tabanlı öğrenme modellerini tavsiye ediyoruz. Bosch bu trendi en çok benimseyen şirketlerden biri! Birlikte 3 aşamadan oluşan İran, Dubai ve Türkiye lokasyonlarını kapsayan bir oyunlaştırma projesi ürettik. Sonrasında aldıkları güzel dönüşler ise bizi sonraki projelerimiz için daha çok heyecanlandırdı.

Güçlü bir şirket kültürü yarattığınızda, çalışanlarınız işveren markanızın en güçlü elçileri olacaktır.

Çalışanlar arasında başlatılan; koçluk, mentörlük hatta tersine mentörlük gibi etkili programlarla şirketinizin öğrenme kültürünü destekleyebilirsiniz. Ayrıca bu programda kaynağınız, çalışanlarınız. Düşük maliyetlerle çok yönlü ve eğlenceli programlar üretebilirsiniz. Bu programların en güzel tarafı da şirket çalışanlarının kaynaşmasını sağlamak olacaktır.


“Öğretmen” yöneticilerle çalışın. Çalışanların işten ayrılma nedenlerinin başında yönetimden kaynaklanan mutsuzluklar göze çarpıyor. “İnsanlar yöneticilerini bırakır, işlerini değil.” sözünü hepimiz duymuşuzdur. Aynı iyi bir öğretmen gibi çalışanlarını nasıl motive edeceğini bilen ve onlara gelişim fırsatı sunan yöneticilerle çalışmalısınız.


Güçlü bir şirket kültürü yarattığınızda, çalışanlarınız işveren markanızın en güçlü elçileri olacaktır. Dünyada insan kaynakları kadar pazarlama departmanlarının da bu işteki rolü büyük. Sonuçta bu bir marka yönetimi ve işin uzmanı onlar değil mi? İnsan kaynakları bu saydığımız maddelerle muhteşem projelere imza atarken, pazarlara departmanları ise bunu adaylara en etkili yolla ulaştırmalı. Birçok departmanın iş birliği ve üst yönetimin desteğiyle yürümesi gereken bir süreçten bahsediyoruz. Bu sorumluluk sakın gözünüzü korkutmasın. Yakın bir zamanda işveren markanızın gücünü şirketinizin attığı her adımda hissedeceksiniz.

Einstein 10 Şubat 2020

Referanslar